5 Haziran 2010 Cumartesi

Bilgisini yaşamayı bilmeyen insanların oluşturduğu bir ülke, dışarıdan ona dayatılacak malumatla yaşamaya mahkumdur.

....
Eğitimci kendine dert ediniyor ve soruyor: Tahtayı nasıl kullanacağız? Tahtayı nasıl kullanacağımı biliyorum ama ben taklitçi, papağan bir öğretmenim. Tahta yardımıyla anlatacağım konular ne kadar özümsediğim konulardır? Sunmaya çabaladığım malumat 'bilgi' midir ki tahta kullanma becerim bir anlam taşısın?
Kimse eğitici denen insanın veya öğrenen insanın o bilgiyi içselleştirmesini, özümsemesini sorgulamıyor. Biz bu özümseme işine kalkışmadığımız sürece ancak mukallit, kopyacı, eğiticiler olabiliriz. Sorun mühendislerin karakutusu gibidir. Karakutuların 'girdi ve çıktısına' bakılır yalnızca. İçinde olup bitenler önemli değildir. Oysa eğiticinin kim olduğu, öğrettiği bilgiye dahildir. Çünkü o öğreteceği şeyi etkiliyor.

Eğer sen öğreteceğini özümsememiş o bilgiyi yaşamayan bir insansan, sınıfa girdiğin zaman onu öğrenci anlıyor zaten. Ve en büyük şanssızlık da budur. Bana matematik öğretecek bir insanın, matematik aşkı taşımayan, matematik dünyasında büyük coşkularla aramayan, araştırmayan bir insan olması, benim için öğrenci olarak çok büyük bir şanssızlıktır: Çünkü büyük olasılıkla büyük notlarla sınıfa girecektir. Arkasını bana dönecek ve tahtaya bir sürü formüller yazacak: işte bu budur, bu budur diyecek ve çekip gidecektir. Ne doğru dürüst bir soru sorabileceksin, ne tartışabileceksin çünkü tartışacak gücü de yoktur. Çünkü o, problemi hayatının bir problemi olarak yaşamadığı için, sadece 'usulüne uygun' biçimde öğrencilere aktaracaktır.

Bu tavrı sorgulamıyoruz. Bizim yaptığımız sınavların hiçbirinde, gerçekten matematikçi, fizikçi veya sosyolog... olarak bir meslek sahibi olacak insanın, o mesleği benimseyip benimsemediği, yaşayıp yaşamadığı, mesleğinden dolayı sorunların heyecanını duyup duymadığını anlayamıyoruz; Çünkü sorulara cevap verdi mi 'tamam işte biliyor' diyoruz ve adama diplomayı veriyoruz.

Bilgisini yaşamayı bilmeyen insanların oluşturduğu bir ülke, dışarıdan ona dayatılacak malumatla yaşamaya mahkumdur.

<Ahmet inam Akşam gazetesindeki yazısı>


Hiç yorum yok: