Buğra şehrin kenar mahallerinden birinde yaşayan fakir bir gençti. Annesi kanser hastasıydı. Üniversitede matematik öğretmenliği okumasına ve okulu bitirmesinden altı yıl geçmesine rağmen ataması yapılmamış ve iki senedir hem annesi ağır hasta olduğu hem de ataması yapılmadığı için bunalıma girmişti. Hiç evden çıkmıyordu dışarı, ekmek veya alışveriş dışında. Komşuları annesinin hastalığının masraflarının çok ağır olduğunu bildikleri için yardım kuruluşlarına başvurmuş ve annesinin emekli aylığı ve bu yardım kuruluşlarından gelen parayla geçiniyorlardı. Bazen soruyordu Allah’a “Allah’ım neden ben?” diye. Allah’tan yardım ve sabır istiyor ama kendine ve yaşadığı hayata bakınca isyan edesi geliyordu adeta. Son kez doktora gittiklerinde doktor annesinin üç aylık ömrü kaldığını söylemiş ve ona üç aylık ağrı kesici morfin yazmıştı. Geri döndüklerinde başını duvara vurmaya başladı. “Ben neden işe yaramıyorum, Allah’ım, ben neden işe yaramıyorum!” diye. Sonra matematik öğretmeni olduğu aklına geldi, sanki farkına varılmayan bir hazineyi bulur gibi. Özel ders verebileceğini düşündü öğrenci bulursa. Hemen amcasının ve birkaç tanıdığının dükkanının camına el ilanları astı uygun ücretle matematik dersi verilir diye. Bir hafta sonra haftalık ders başına elli lira aldığı bir öğrencisi oldu. İkinci hafta öğrenci sayısı üçe çıktı. Derken on iki öğrencisi oldu haftalık ders verdiği. Aylık yaklaşık iki bin dört yüz lira kazanıyordu. Ve bir gün bir özel dersin ardından verdiği dersin gururuyla otururken annesi öldü. Komşular geldi, dualar yapıldı ve cenaze toprağa verildi. O halde ağlarken ve Allah’a hem onu para sahibi yaptığı için şükrederken ve annesini kendinden aldığı için isyan ederken içinden bir ses geldi. “Sana annenin ölümüyle şükretmeyi ve para kazanırken zalimliği öğrettim.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder